HERKES GEÇMİŞİNİN TEKRARINI YAŞAR...!!

02:40 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar

“Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla. Zaman hala uçup gidiyor. Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüp, yok olabiliyor.”
Ölü Ozanlar Derneği

Şu an ve şimdi; geçmişin bir tekrarıdır, zaman, mekân ve oyuncular değişse bile roller hep aynıdır. Yani yaşanan ruhsal ve bedensel sorun ne olursa olsun, kişinin iç dünyasının dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Kişinin yaşadığı tüm deneyimler, geçmişin bir tekrarıdır, geçmişe dayanan düşünce ve inançların bir ürünüdür. Kişi büyüdüğünde,bilinçdışı olarak, çocukluğundaki yaşamının duygusal ortamını yeniden yaratma veya kurma eğilimi içindedir. Bu eğilim gerçekte, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değil, sadece kişinin içindeki bilinçdışı bir yuvadır. Kişi bu yuvada;
bir ötekiyle olan bireysel ilişkilerinde anne veya babasıyla kurmuş olduğu ilişkileri ya da onların kendi aralarındaki ilişkileri yeniden yaratma,
tercih etme şansı varsa, annesine veya babasına benzeyen sevgili, eş ya da patron seçme,
anne ve babasının kendisine gösterdiği davranışları kendisine aynen uygulama (kendisini aynı şekilde suçlama ve cezalandırma),
anne ve babayla hemen hemen aynı kelimeleri kullanma,
kendisini sevmeyi ve desteklemeyi de aynı anne veya babanın yaptığı şekilde yapma, vb. eğilimler içinde olacaktır.
Eğer kişi çocukluğunda sevilmemiş ve desteklenmemişse; “hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorsun” “hep senin hatan” şeklindeki cümleleri sık duymuştur. Bu cümleler de kişinin ileriki yaşamında sıkıntılara yol açabilir. Ama kişi tüm bunlar için, anne veya babasını suçlamamalıdır. “Hepimiz, kurbanların kurbanlarıyız” sözünü hatırlayarak, anne veya babasının da kendi anne veya babalarının bir kurbanı olduğunu bilmelidir. Çünkü eğer kişi her şeyin umutsuz, kendisinin de kurban olduğu inancı­nı seçerse, evren de bu inanca “evet” diyecektir. Anne kendini sevmeyi bil­miyorsa, baba kendini sevmeyi bilmiyorsa, onların da çocuklarına kendi­ni sevmeyi öğretmesi de imkansız olacaktır. Onlar da çocukluklarında kendilerine öğretilen şeylere dayanarak, yapabilecekleri­nin en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bu nedenle suçlamak yerine sorumluluk almak, anne veya babayı anla­mak, onları kendi çocukluklarıyla ilgili konuşturup neler yaşadıklarını hissetmek önemlidir. Eğer kişi onları anlayışla dinleyebiliyorsa, onların korkularının ve katı kurallarının gerçekten nereden geldiğini anlama ve hissetme şansı bulacaktır, onların kendisi kadar korku dolu olduklarını ve her şeyin bir tekrar olduğunu görebilecektir. Kişi hayatının sorumluluğunu alarak seçimlerini bilinçdışı ve otomatik olarak yapma yerine kendi yaparsa bu tekrarı bozabilir, kaderini kendi yazabilir. Kader, seçimlerimizin bir sonucudur. İnsan sürekli gelişim ve değişim içindedir. Bu süreçte kişinin geçmişe karşı tutumunu değiştirmesi çok önemlidir. Çünkü geçmiş yaşanmış ve bitmiştir. Bunu değiştirmek imkansızdır ama kişi geç­miş hakkındaki düşüncelerini değiştirebilir. Yani kişi geçmişte birisi tarafından incitildiği için, şimdiki hayatında farkında olmadan kendini cezalandırıyor olabilir. Bu nedenle kırgınlıklar çok derin olsa da, kişi bu kırgınlıkları daha da derinleşmeden çözmeye başlamalıdır, ruhsal ve bedensel sağlığını yitirene ya da ölüm yatağına düşeceği ana kadar beklememelidir. Beklerse panik havasına girebilir. Kişi panik içinde olduğu anlarda, düşüncelerini kendini iyileştirme konusuna yoğunlaştıramaz, önce korku­larını yenmek için zaman harcamak zorunda kalır.

0 yorum:

SOSYAL FOBİ TANI VE TEDAVİSİ

00:46 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar


Sosyal Fobi
“Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır.”
Søren Kierkegaard
 
Fobi “korku” demektir. Yunanca kökenli bir kelimedir. Psikolojide gerçekçi olmayan, akıl dışı ve aşırı korkular için kullanılır.
Utanç verici bir duruma düşmekten, eleştirilmekten, reddedilmekten, beğenilmemekten, onaylanmayacak bir davranışta bulunmaktan, alay edilmekten, rezil olmaktan, olumsuz olarak değerlendirilmekten duyulan korkuya “sosyal fobi” denir. Anksiyete yani kaygı bozukluklarından biridir ve “sosyal kaygı bozukluğu” olarak da isimlendirilir.
Sosyal fobinin temelinde “onaylanmama korkusu” vardır ve “başkaları ne der?” sorusu arttıkça sosyal fobiye yatkınlık da artar. Bu nedenle sosyal fobinin temel özelliklerinden biri, başka insanların bulunduğu ortamlarda “aşırı heyecan duymak” ve dış odaklı bir sisteme bağlı “erken boşalma” şeklindedir.
Sosyal Fobinin Belirtileri
A-Fizyolojik Belirtiler: Yüz kızarması, ses titremesi, ağız kuruması, kalp çarpıntısı, nefes kesilmesi, ellerde titreme, terleme, nefes darlığı, titreme, vb.
B-Zihinsel Belirtiler:Kendimi bir türlü kontrol edemiyorum, güçsüzüm, konuşamayacağım, tutulup kalacağım, yetersizim, çirkinim, herkes bana bakıyor, herkes beni eleştiriyor, küçük düşebilirim, çok rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, kimseyi gücendirmemeliyim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, mükemmel olmalıyım, asla hata yapmamalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım, vb.
C-Davranışsal Belirtiler: Korkulan ortama girmeme, hayallere dalma, konuyu değiştirme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme, alkol kullanma vb.
Ortamda bulunan başka kişi veya kişiler, özellikle de yabancı kişiler, sosyal fobi hastasının şiddetli bir kaygı, sıkıntı, huzursuzluk ve utangaçlık duymasına yol açabilir. Bu durumda yukarıdaki belirtilerin bir kısmını veya tamamını görülebilir.
Aile üyeleri arasında ve kendi evlerinde rahat olsalar da, sosyal fobili kişilerin en büyük korkusu, topluluk önünde konuşmak ve yemek yemektir. Pek çok sosyal fobili kişi, devlet dairesine veya bankaya gidip rutin işlerini yaptıramazlar. Okulda sosyal fobili öğrenci için, soru sorulduğunda kalkıp cevap vermesi, öğretmen için ise ders anlatmak büyük bir işkencedir. Makam mevki sahibi kişilerin karşısında zorlanırlar ve konuşamazlar. Bazıları telefonla bile konuşamaz. Hatta ağır vakaların biletçiden otobüs bileti almaya, sokağa çıkmaya veya bakkala gitmeye bile tahammülleri yoktur. Sonunda kendilerini eve hapsederler, okulda başarısız olurlar, iş hayatları sona erer. Ayrıca karşı cinsle konuşmak da sosyal fobili kişiler için çok zordur ve bu yüzden sosyal fobili kişiler arasında bekârlık oranı yüksektir. Cinsel yaşam, eğitim ve iş başarıları, hayatta gösterdikleri performans genelde düşüktür. Öte yandan radyo ve televizyonda sunuculuk yapan ve başarılı olan çok sayıda iyileşmiş sosyal fobili hasta olduğunu da belirtmeliyim.
Sosyal fobili kişiler, kendiyle konuşanı işitmezden gelme, gözünü kaçırma, hastalanma, sosyal etkinliklere katılmayı reddetme gibi kaçınma davranışları geliştirirler.
DSM 4’e Göre Sosyal Fobi Tanısı
A. Sosyal ortamlarda ya da performans gerektiren durumlarda veya tanımadık insanlar önünde ortaya çıkan belirgin ve inatçı korku. Kişi aşağılanmasına veya utanmasına neden olacak biçimde davranacağından yada kaygı belirtileri göstereceğinden korkar.
B. Korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman kaygı doğurur, bu da duruma bağlı ya da durumsal olarak yatkınlık gösterilen bir panik atağı biçimini alabilir.
C. Kişi, korkusunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir.
D. Korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumlardan kaçınılır ya da yoğun kaygı yada sıkıntıyla bunlara katlanılır.
E. 18 yaşının altındakilerde süresi en az 6 aydır.
F. Korku ya da kaçınma bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir ve başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanmaz.
G. Genel tıbbi bir durum ya da başka bir mental bozukluk varsa bile A tanı ölçütünde sözü edilen korku bununla ilişkisizdir.
Sosyal Fobi Kimlerde Görülür?
Sosyal fobinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu bilmeme ve bozukluğu kişiliklerinin bir parçası olarak görme anlayışından dolayı, belirtiler başladıktan 15–20 yıl sonra doktora başvururlar. Sosyal fobi, genellikle ergenlik yıllarında (13–24 yaşları arasında) başlar. 25 yaşından sonra başlayan sosyal fobi vakası çok nadirdir. Kadınlarda 1,5–2 kat daha fazla görülür. Ama sosyal fobi yüzünden doktora başvuranlar daha çok erkeklerdir.
Sosyal Fobi Tipleri
1-Performans Tipi: Toplulukta konuşma, sınıfta sesli okuma, sorulara cevap verme vb. performans gerektiren durumlarda görülen tiptir.
2-Etkileşimsel Tip: Sohbete katılma, konuşma, parti gibi etkinliklerine katılma vb. başkalarıyla etkileşim halinde olmayı gerektiren durumlarda görülen tiptir.
3-Yaygınlaşmış Tip: Yukarıdaki tiplerin karışımının kronikleşmiş halidir. Depresyon ve alkolizmle birlikte sık görülür.
Sosyal Fobinin Nedenleri
Bir çocuğun içinde “sen değersizsin, dövülecek bir nesnesin, sevilmeye layık değilsin” mesajının yer etmesi için, ezilmesi, dövülmesi veya aşağılanıp küçük görülmesi gerekir. Korku merkezli bir disiplin anlayışı ile yetiştirilen, alay edilen ve kendisini ezilmiş hisseden kişi, insanlarla iletişim kurarken rahat davranmakta zorlanır ve çekingen bir kimliğe bürünebilir. Bu nedenle, ebeveynlerin aşırı disiplinli olması ve ailenin işbirliğinden uzak tutumlarının olması en önemli sosyal fobi nedenleri arasındadır. Yakın akrabaları arasında sosyal fobili kişi olanların, bu hastalığa yakalanma riski olmayanlara göre biraz daha yüksektir. Genellikle kendine güven duymayan, utangaç, çekingen, reddedilmeye çok duyarlı kişilerde sık görülür. Araştırıldığında, beyin faaliyetlerinde bir bozukluk olduğu görülür.
Sosyal Fobi Beraberinde Görülebilecek Diğer Psikiyatrik Durumlar
—Erken boşalma,
—Panik bozukluğu,
—Depresif bozukluklar,
—Alkol-madde kullanım bozuklukları,
—Obsesif kompulsif bozukluk,
—Somatoform bozukluklar,
—Çekingen kişilik bozukluğu.
Sosyal fobi günümüzde oldukça iyi tedavi edilen bir hastalıktır. Sosyal fobinin tedavisinde ki silahlarımız şunlardır:
—İlaç Tedavisi: Günümüzde sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili olan, bağımlılık yapmayan, uyku-sersemlik gibi yan etkilere yol açmayan ve kalıcı düzelme sağlayabilen birtakım ilaçlar vardır. İyi bir ilaç tedavisiyle kimi zaman psikoterapiye dahi gerek kalmadan kişi dertlerinden kurtulmaktadır.
—Psikoterapi: Sosyal fobi tedavisinde oldukça etkilidir. Sosyal fobiklerde genellikle “bilişsel-davranışçı terapi” denilen psikoterapi yöntemi uygulanmaktadır. “Korkulan duruma kademeli olarak maruz bırakma tekniği” uygulanır. Kaygı duyguların ve kaygıya karşı bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki zihniyeti ortaya koyma, başa çıkma stratejileri geliştirme, self – değerlendirme ve self – pekiştirme, kendi kendini eğitme ve gerçekçi beklentiler geliştirme gibi bilişsel teknikler ve model olma, üstüne gitme, rol oynama, gevşeme eğitimi ve pekiştirme gibi davranışçı teknikler kullanılır. Ayrıca sosyal etkileşimi başlatma, sohbet başlatma ve sürdürme, girişkenlik eğitimi ve sürekli pratik yapma gibi sosyal beceri eğitimleri uygulanır. Girişimciliği ödüllendirme / kaygıyı söndürme stratejileri, ebeveynin duygusal ve kaygılı tepkilerini değerlendirme, iletişim ve problem çözme ve ebeveyn eğitimi gibi aile tedavileri de faydalıdır.
—Hipnoterapi
—Gevşeme Egzersizleri
—Grup Terapisi: Akran desteğini oluşturma, model olma, pekiştirici fırsatlar, kaynakları paylaşma ve yardım etme davranışları gibi grup terapisi teknikleri kullanılır.
Çekingen Kişilik Bozukluğu
 
Sosyal fobiyle aynı kategoridedir. Sosyal becerilerde yetersizlik inancı, kendine güven eksikliği, düşük özsaygı, kabul göreceğinden emin olmadıkça sosyal ilişkiye girmekten kaçınma gibi belirtileri içerir.
Son olarak sosyal fobili kişilere tavsiyemiz; korkularını kabullenmeleridir. Korktukları için kendilerini asla suçlamamalı ama aynı zamanda cesur olmalarıdır. Unutmayın, cesaret; korkusuzluk değil, korkuya rağmen korkulan şeyin üzerine gidebilme gücüdür.
 
 

0 yorum: