Her On Kadından Biri Evli ve Bakire

02:12 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



Türkiye'de bayanlar cinsellikten çok korkuyor... Türkiye'deki her 10 kadından biri için, evlendiği gece hayatının en kötü gecesi oluyor. Çünkü kadınlar eşleriyle seks yapmaktan korkuyor. İstese de, sevse de cinselliği yaşayamıyor. Vajinismus adı verilen bu durum aylarca hatta yıllarca sürebiliyor. Bazı evliliklerde seks hiç yaşanmıyor...

Vajinismus nedir?

Vajinismus tıpkı deprem gibidir. Kişi umutsuz olduğuna yürekten inanır, 'Ya canım acırsa' diye cinsellikten korkar ve vajina kaslarıöyle bir kasılır ki, asla ilişkiye giremez. Bu, en önemli cinsel fobilerden biridir. Vajinismusun en temel belirtisi o an geldiğinde kişinin panik atak benzeri bir durum yaşamasıdır. Yani kişi eşini iter, kasılır, endişe, korku ve kaygı duyar. O kadar açık bir kaygı duyar ki, bilinci açık olsa bile kontrolünü yitirir. Bundan utanır, suçluluk duyar, kendinden nefret eder, hayal kırıklığına uğrar. Zamanla cinsel isteksizlik ve çocuk sahibi olamama kaygılarıbuna eklenir. Bu, kadın için de erkek için de zor bir durumdur. Bazı evlilikler buna sadece 5–10 yıl dayanır. Ancak bu korkular 30 yıl bile devam edebilir.

ANİDEN ORTAYA ÇIKABİLİR!

Tedavi edildikten sonra vajinismus tekrarlar mı?

Vajinismusun tipleri vardır. Genelde ilk gece ortaya çıkar ve doğru tedaviden sonra geçer. Bazen cinsel hayatı olan kişilerde birden ortaya çıkar. Doğum yırtıkları, düşükler, kürtaj, kötü ve sert yapılan bir cinsel muayene bile buna neden olabilir. Bu kadınlar fiziksel problemler ortadan kalksa bile cinsel birleşme yaşayamaz. Daha önce tedavi olmuş kişilerde bu hastalık tekrarlayabilir.

Kolay tedavi edilebilir mi?

Geçmişte yaşanan bir cinsel travma yoksa ya da muayene edilebiliyorsa, bu basit vajinismustur. Nispeten tedavisi kolaydır. Bazılarında geçmişte yaşanmış cinsel bir travma öyküsü vardır ve derinlerde bastırılmıştır. Bu, ağır vajinismustur. Tedavisi zor ama mümkündür. Bazı kadınlar ise partneri ile olan diğer problemleri nedeniyle istemli olarak ağrı, yanma, acıve kanama olacağından korkarak cinsel birleşme sırasında kendilerini kasarlar ve cinsel ilişkiye izin vermezler. Buna da durumsal vajinismus denir.

Vajinismus, anne-baba olmaya engel teşkil eder mi?

Hayır, vajinismus yalnızca sağlıklı ve mutlu bir cinsel birleşmeye engeldir. Normale göre gebelik şansının az olmasına rağmen, vajenden kayan spermler nedeniyle gebelik oluşabilir. Son yıllarda tüp bebek yöntemiyle anne-baba olan birçok çift var. Sorunlarını çözmek yerine aşılama yöntemi ile anne-baba oluyorlar. Halbuki bu durumda tüp bebek ve aşılama gibi yöntemler sadece zaman ve para kaybıdır. Normal doğumdan sonra bu sorundan kurtulacaklarını düşünenler yanılırlar. Bazı jinekologlar bile doğum sırasında bu konunun kendiliğinden çözülebileceğini düşünür. Ama genellikle sorun devam eder. Zaten bu çiftler genellikle sezaryeni tercih ederler.

Eşi vajinismus olan erkekler ne yapıyor?

Bu önemli bir boşanma sebebi mi? Sanılanın aksine vajinismusun yol açtığı boşanma oranları düşüktür. Çünkü cinsel korkular çifti birbirine yakınlaştırır. Devamlı reddedilme ve tatminkar olmayan bir ilişki nedeniyle erkekler pasifize olur. Vajinismuslu kadınlar eğer görücü usulüyle evlendirilmemişlerse, eş veya sevgililerini otoriter ve baskıcı babalarının aksi özellikteki erkeklerden seçerler. Evlilik öncesi başka kadınlarla yaşadıkları cinsel deneyimleri sınırlı olan eşleri, çoğunlukla aşırı nazik, pasif, girişken olmayan ve edilgin erkeklerdir. Tencere ve kapak misali karı-koca birbirlerini kırmaktan aşırı derecede korkar. Vajinismuslu kadınlar nasıl birer 'iyi kız' ise, eşleri de aynı şekilde 'iyi çocuk'lardır.

ISRAR SORUNU BÜYÜTÜR!

Vajinismusu olan bir kadına kocasının cinsel ilişki için ısrar etmesi normal midir?

Eğer erkek kadının korkusunu anlamaya çalışıp ona destek olmak yerine, bir an önce cinsel ilişkiyi gerçekleştirip hem kendisine, hem eşine, hem de ailesine erkekliğini ispatlama gayreti içinde hareket ederse sorun daha da büyür. Maalesef genellikle süreç bu şekilde işler. İlk geceden sonra aile büyüklerine hesap veren çiftler, sorunun büyümesine neden olur. Vajinismuslu kadınların eşleri istenmedikleri, reddedildikleri, yeteri kadar sevilmedikleri korkusuna kapılabilirler. Ne yapacaklarını bilemezler, ki bu çok normaldir. Hayatlarının cinsel ilişkiye girmeden geçeceğini düşünerek, bu sorundan kurtulmak için kendilerini tamamen




işlerine adamayı denerler

0 yorum:

Cinsel Terapi Süreci Nasıl İşler?

04:19 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 1 Yorumlar



Vajinismus, erken boşalma, geç boşalma, ağrılı cinsel ilişki gibi bazı cinsel işlev bozuklukları kişinin hayatını oldukça olumsuz etkilemekte, eşler arasındaki uyumu bozmakta ve çatışmalara neden olmaktadır. Yüzde yüz tedavisi olan cinsel işlev bozukluklarında insanlar tedavi olmaktan çekindikleri, bir başkasıyla bu konuyu konuşmaktan utandıkları, ayıp günah, yasak anlayışına sahip oldukları için bu problemlerin çözümüne başvurmuyorlar.

BİZ CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI UZMANLARI OLARAK NASIL ÇALIŞIYORUZ?
Danışanlarımız bu problemle bizlere başvurduklarında öncelikle fiziksel muayene için Üroloji ya da Jinekoloji uzmanlarına yönlendiriyoruz. Muayenelerinde biyolojik herhangi bir sorun çıkmayan hastaların psikoterapi sürecini başlatıyoruz.

PSİKOTERAPİ SÜRECİ
Öncelikli olarak seanslara çift katılımının çok daha hızlı bir sonuç verdiğini belirtmek gerekir. Fizyolojik bir sorun olmadığı için olayın pisikolojik boyutunu danışanımızla birlikte çözümlemeye başlarız. İlk seans çiftin problemi belirttiği ve detayların alındığı bir seans olur daha sonra danışanlarımız 2şer seans ayrı ayrı görüşmeye alınır ve hayat öyküleri paylaşılır, bu sırada terapist danışanın geçmiş yaşantısıyla ilgili bir şema oluşturur kendi kafasında. Sonra çiftle birlikte devam eden süreçte terapist keşfettiği noktaları danışanıyla paylaşır ve bu konular üzerinde görüş alışverişi yapılır. Bu esnada danışan kendi psikolojik bağlantılarının cinselliğini nasıl etkilediğini yavaş yavaş fark etmeye başlar. daha sonraki süreçlerde çiftin ilişkileri incelenir ve ilişkide problem çözme ve iletişimsel sıkıntılar terapist yardımıyla giderilmeye çalışılır. Sonraki aşamalarsa seansta görsel videolar izleme, bilgilendirme ve ev ödevleriyle devam eder. Sürecin sonunda tam bir birleşme olur ve terapist son olarak güzel sevişme sanatına değinerek süreci sonlandırır.

CİNSEL TARAPİYİ ZORLAŞTIRAN ETMENLER;
Çift olarak değil de bireyin yalnız seanslara gelmesi,
Danışanın verilen ev ödevlerini uygulamadaki zorlukları,
Danışanın sürece direnç göstermesi ve çözümü ertelemesi,
Danışanın terapistle iyi ilişki kuramaması halinde tam olarak açık davranamaması

1 yorum:

KADINLARIMIZ VE CİNSELLİK

01:28 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar



 

Bekâret hâlâ cinsel bir tabu
Kadınlarımız hâlâ hayatın tüm alanlarında erkekle eşit olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Bunda dünyanın çeşitli yerlerinde kimi zaman başarı sağlarken kimi zaman bir arpa boyu yol alamıyorlar. Ülkemizde kadının toplumdaki yeri ve cinselliği ifade etme şekli, yöreden yöreye değişkenlik gösteriyor. O yüzden tüm Türkiye için geçerli net bir şey söylemek mümkün değil. Kırsal kesimde kadın daha çok evin işini yapan, tarlada çalışan ve cinsellikte de kocasının isteklerini yerine getirmesi gereken biri olarak görülüyor. Şehirde ise kadın artık ekonomik özgürlüğünü kazanmıştır. Kendini her açıdan daha iyi ifade edebilmekte ve cinsellikte de beklentilerini ortaya koyabilmektedir. Aslında şehirde kadın artık cinselliğini daha rahat yaşayabilmekteymiş gibi görünse de, bu çoğu zaman gizli bir şekilde oluyor. Çünkü ülkemizde hâlâ bekâret ve kızlık zarı bir tabu ve çiftlerde ilk gece mutlaka kanama olması gerektiğine dair bir inanç var. Cinsel mitlerin, toplumsal baskının ve cinsel konularda bilgi eksikliğinin kadın cinselliği üzerindeki etkisi büyük. Kadının cinsel kimliğini tam olarak özgürce ortaya koyabileceği şartların oluştuğunu söylemek ne yazık ki güç.
Kadının cinsellikteki rolü zor
Her ülkeyi kendi kültürel ve toplumsal şartlarına göre değerlendirmek gerekiyor. O yüzden “Türk kadını Dünya kadınlarına göre cinsellikte daha bastırılmış” demek yanlış olur. Bazı ülkelere göre Türk kadını daha bastırılmış bir cinsellik yaşıyor. Ama unutulmaması gereken bir şey var ki, kadının sosyal ve cinsel açıdan durumunun çok daha kötü olduğu ülkeler de var. Türk toplumunda kadın cinselliğine karşı ikiyüzlü bir bakış açısı hâkim. Bir yandan kadın medyada cinsel obje olarak görülüyor. Kadının varlığı bile seksi çağrıştırıyor. Diğer yandan da kadının evlenene kadar cinselliği yaşamasına hoş bakılmıyor ve kadın erkeğin hatta ailenin namusu gibi görülüyor. Yine kız çocukları yetiştirilirken erkeklerden ve cinsellikten uzak durmaları telkin ediliyor. İlk cinsel ilişkiyle ilgili kız çocukları korkutuluyor. Ancak evlenince de eşlerini cinsel yönden her anlamda mutlu etmeleri ve bir anlamda eşlerinin seks tanrıçalarına dönüşmeleri bekleniyor. Yani kadının cinsellik konusundaki rolü gerçekten zor; cinsel açıdan  isteksiz olduğunda soğuk olarak damgalanıyor, arzuluysa da eşi daha önceden bir deneyimi olduğunu düşünebiliyor ve onu suçlayabiliyor. Kadın yatakta özgür ve rahat hareket edemiyor, isteklerini eşine rahatça söyleyemiyor.

0 yorum:

İLİŞKİLERDE BAĞIMLILIK VE BAĞLILIK AYNI ŞEY DEĞİLDİR!!

02:41 Uzm. Klinik Psikolog/Psikoterapist MELTEM OK 0 Yorumlar

 

           Bayram günlerinde ailelerin bir araya gelmesiyle bireylerin duygulanımları değişmekte ve birey buna bir türlü anlam verememektedir. Aşırı derecede sıkılma, bunalma ve boğulma hisleri kişinin ruh dünyasını oldukça olumsuz etkilemektedir. Bunun temel sebebi de bireyin erken çocukluk döneminde anne babasıyla kurduğu ilişkilerin sağlıksız olması ve kişinin kendini sorumlu, suçlu hissetmesiyle birebir örtüşmektedir. Kurduğumuz ilişkilerde bağımlılık ve bağlılık arasındaki ayrımı yakalayamazsak bunlar ömrümüzün sonuna kadar bizi esir alacaktır.
           İlişkilerde bağımlılık; kişinin kontrol etmek istemesine rağmen, davranışlarını, duygularını ve düşüncelerini kontrol edememesi, kendisini bir başkasına muhtaç hissetmesi ve kendisiyle içsel bir çatışma yaşamasıdır.

Bağımlılık ve bağlılık aynı şey değildir
Bağımlılık ve bağlılık aynı şey değildir. İlişkilerde bağlılık, bir kişiye özgürce sevgi ve saygı ile yakınlık duymak ve yakınlık göstermek demektir; bağımlılık ise, başka bir kişiye bağlı olmak, muhtaç olmak, özgür ve özerk olmamak demektir. Evlilik ya da duygusal ilişkilerde bireyler eşlerini hayatlarının merkezine koyup tek beden, tek ruh, tek zihin olmaya çalışıyorsa bu bağımlılığa giden bir ilişkidir. İlişkilerinde kaybetme korkusu yaşayan, tecrübesiz, çevresi dar, asosyal, kendine özgüveni ve kendilik değeri düşük, kendini çirkin, yetersiz, güçsüz gibi nitelendirmeler yüklemiş, daha önce olumsuz içerikli ve sonuçlu bir ilişki yaşamış kişilerde bağımlı ilişkilere daha sık rastlanabiliyor. Bu kişilerin çocukluğu incelendiğinde; annelerinin zorlayıcı, mesafeli, öfkeli, ihmal edici ya da reddedici olduğu görülebiliyor. Yani ihtiyaçları uygun biçimlerde karşılanmadığında bu çocuklar yetişkinliklerinde bağımlı ilişkiler geliştirilebiliyorlar. Bu nedenle bağımlı kişi eşini kendi gölgesine almak, burada tutmak ister. Bağımlılık kokan ilişkilerde izole bir yaşam vardır, çiftin baş başa geçirdiği zaman artmıştır ancak arkadaşlar ve aileler ile iletişim azalmış, iletişim çemberi daralmıştır. Bu durum, bireylerin birbirine olan mecburiyetlerini arttırabilir. Kişi beynini “o benim her şeyim, ben onsuz yapamam, onsuz olmayı hayal edemiyorum” gibi rasyonel olmayan düşüncelerle doldururken, bir taraftan da yaşadığı ilişkinin bitmemesi için mükemmel sevgili olmak, her türlü beklentiyi karşılamak, her anını doldurarak başkasına muhtaç olmamasını sağlamak isteyerek kendi varlığından vazgeçebilir. Hatta “biri her an aklını çeldirir” diye düşünerek onu hemcinslerinden uzak tutmaya da çalışabilir. Yani çok seviyor gibi görünmek esasen bir kayıp korkusunun dışa vurumu olabilir. İlişkilerinde bağımlı olanlar, genelde bir noktadan sonra, eşlerini aşırı derecede eleştirmeye, onları “ilgisiz, kalpsiz, duyarsız” olarak suçlamaya başlayabilirler.
Birlikte durun, ama yapışmayın
Bağımlı ilişkiler bir çeşit ebeveyn çocuk ilişkisidir. Bağımlı ilişkiler çiftin sadece günlük yaşamlarını değil cinsel yaşamlarını da sekteye uğratabiliyor. Bağımlı olan kişiler birbirlerine ebeveyn veya çocuk gibi davranmakta; eşine ya da partnerine annelik ya da babalık yapmaya çalışmaktadır. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde her şeye bir şekilde yer vardır ancak en olmayacak şey ebeveyn ile çocuğun cinsel birliktelik yaşamalarıdır. Bu nedenle çok iyi anlaşsalar bile bu çiftler cinsel açıdan birbirlerini arzulamazlar ve çok uzun süre seks yapmadan durabilirler. Yani bağımlı ilişkilerde zamanla cinsel işlev bozuklukları baş gösterebilir. Bu bozukluklar sıklıkla erkeklerde cinsel soğukluk, ereksiyon problemleri veya ileri derecede erken boşalma, kadınlarda ise cinsel isteksizlik olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bu kişilerde ilişkisel olarak en sık karşılaşılan sorunlar ise; kıskançlık, öfke, asosyal yaşam, merkeze eşi ya da partneri koyma, onu devamlı kontrol etme, ilişkinin geleceği ve güvenliği için görüşülen zamanların artması ve iki tarafın kendine ayıracağı özel zamanın olmaması şeklindedir. Sağlıklı bir evlilik ve cinsel yaşam; tüm beklentilerimizi ve mutluluğumuzu partnerimize bağlamak yerine, kendimize ait bir yaşam alanı yaratmaktan geçer. Bu nedenle “birlikte durun ama birbirinize yapışmayın, bağlanın ama bağımlı olmayın” .

 

0 yorum: