ÖDEV YAPMA DAVRANIŞI KAZANDIRMA VE OKUL BAŞARISINI ARTTIRMA..!
Yeni eğitim öğretim yılının
başlamasıyla birlikte hem anne-babalar hem de çocuklar bir çok duyguyu aynı
anda yaşıyorlar. Ebeveynler olarak alacağınız bazı önlemlerle eğitim dönemini
daha sorunsuz atlatmanız ve çocuğunuza destek olmanız mümkün. Özellikle okula
yeni başlayan çocukların ödev yapmama konusundaki dirençleri çoğu zaman ebeveyn
ve öğretmeni zor durumda bırakabiliyor.
Çevremizdeki ailelere
baktığımızda birçok anne ve babanın çocuklarına verilen ödevleri
yaptıramamaktan şikâyetçi olduğunu görmek mümkün. Çocuğum ödevini yapsın,
derslerinde başarılı olsun kaygısında olan ebeveynler bu endişeyle zaman zaman
hataya düşebilmekte. Öyle ki yaklaşımlarıyla ödevi bir külfet gibi yansıtıp
çocukta bu duyguyu uyandırabiliyorlar; hatalar zinciri ise burada başlıyor.
Bu yazımda ödevin bir külfet
olarak algılatılmaması için yapılması gereken bazı şeylere dikkat çekeceğim.
Bunların bir kısmının öğretmenlerin sağduyusuna ve tecrübesine, bir kısmının da
anne babaların göstereceği özene bağlı olduğunu söylemeden edemem.
Ailenin çocuğa ödev yapmayı sevdirmesi
için öncelikle çocuğunun nasıl bir öğrenme modelinin olduğunu, öğrenirken hangi
duyu yolunu kullandığını bilmesi gerekir, her insanın kendine has öğrenme stilinin
olduğu unutulmamalıdır. Çocuğunun öğrenme modelini bilen anne-baban çocuğun öğrenme
hevesini ve okul başarısını arttırabilir
Çocukların ödeve soğuk
bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve öğretmenlerin bazı yanlış
tutumlarının etkisi olabilir
“Ödev korku nesnesi
haline getirilmemeli!
Ödev çocuk için bir korku nesnesi
haline geldiyse çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri aklına geldikçe
bile irkilir, o günleri nefretle ve soğuk duygularla hatırlar. Böyle durumlarda
çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödevi böylesi bir korku aracı haline
getirmeme konusunda anne babalar kadar öğretmenler de duyarlı olmalıdır.
Verilen ödevler bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan
merak uyandıracak mahiyette az ama öz olursa çocuk için daha faydalı
olacaktır.”
“Sevgi, çağın öğretmen
modelinin gereği
Çok başarılı bir öğretmen
emekli olurken genç bir meslektaşı kendisine başarısını neye borçlu olduğunu
sormuş, başarılı öğretmen şöyle cevap vermişti: “Öğrencinin başarılı olabilmesi
için dersi sevmesi, dersi sevebilmesi için öğretmeni sevmesi, öğretmeni
sevebilmesi için de öğretmenin öğrenciyi sevmesi gerekir. Öğrenciyi seversen
ona öğretmek daha kolay olur.” Gerçekten de sevginin çocukları etkileyici bir
gücü vardır. Bu gücü kullanabilmek için öğrenciye değer vermek gerekir.
Öğrenciyi azarlayan, aşağılayan, hata yaptığı zaman yerin dibine batıran,
arkadaşları arasında küçük düşüren öğretmen modeli bu çağın modeli değildir.
Çocukta korku duygusu yerine
sevgi duygusunu harekete geçirerek öğretmek çok daha kolaydır. Öğretmen
öğrenciye sevgiyle yaklaştığı zaman çocuğun beyni öğrenmeyle ilgili bir
mutluluk kimyasalı salgılar ve öğrenme kalıcı halegelir.”
AİLELERİN YAPTIKLARI
EĞİTİM HATALARI
Ödev“Çocuk okuldan geldiğinde
bir süre serbest bırakılmalı!
İlki çocuk okuldan gelir gelmez
onu dersin başına oturmaya zorlamaktır. Dinlenmesi için hiç fırsat vermeden,
hemen ödevini yapmaya zorlamak çocuğun ödeve karşı antipati duymasına, kötü
duygular beslemesine neden olur. Bazı anneler sanki çocuk ödevi olduğunu, ders
çalışması gerektiğini düşünemeyecekmiş gibi masanın başına oturtana kadar
çocuğa sürekli çalışması gerektiğini hatırlatırlar. Çocuk hiç dinlenmeden ödeve
başlatılırsa ödevden de oyundan bir tat alamaz. Halbuki çocuk okuldan geldikten
sonra belli bir süre serbest bırakılsa, rahat bir nefes alsa daha verimli bir
çalışma yapacaktır.
Veli-öğretmen ve çocuk
ilişkisi önemli!
Sürekli ders çalışmasını
hatırlatan bir anne varsa, çocuk onu gördüğü zaman sadece ders çalışma
zorunluluğunu hatırlar, başka bir şey hatırlamaz. Anneyle çocuğun ilişkisi
bozulursa, düzeltmek zor olur; oysa dersteki zayıflık bir şekilde telafi
edilir. Onun için anneyle olan ilişkiyi bozmadan ders çalışmayı zevkli hale
getirmek gerekir. Aynı şekilde öğretmenle öğrencinin ilişkisi de bozulmadan
gidebilmelidir.
Çocuğun hayatı
programlı olmalı!
Çocuğun hayatının programlı
olması gerekir. Okuldan sonra belli bir süreyi oyun ve dinlenme ile geçirmeli,
ardından ders çalışmalıdır. Aileler de bu saatleri belirleyip çocuğun buna
riayet etmesini sağlamalıdır.
Salt bilgi yığını değil
hayat becerisi de öğretilmeli!
Çocuk ders çalışırken ödevin
konusunun yanı sıra hayatı, ders çalışma metodunu, disiplinli olmayı,
zorluklara dayanmayı öğrenmelidir. Çocuğa güven duygusunun eşlik ettiği bir sorumluluk
duygusu kazandırmak gerekir. Aksi halde sadece itaati öğrenir. Halbuki çocuk
bireysel yaratıcılık, sorun çözme, insanlarla iletişim kurabilme gibi beceriler
kazanmalı, sadece kurallara uyan, otoriteye itaat eden bir insan
yetişmemelidir. Ancak özgür düşünen, farklı olabilen, sorgulayan, yeteneklerini
geliştirebilen çocukların yetiştiği bir toplum gelişebilir. O nedenle ödev salt
bir bilgi yığını değil hayat becerisi öğretebilmelidir.
Yüksek başarı
beklentisi başarısızlığı getiriyor!
Yapılan hatalardan birisi de
ailelerin çok yüksek motivasyonlu olmaları ve çocuğa devamlı çok başarılı
olmasını beklediklerini hissettirmeleridir. Ailedeki yüksek beklenti düzeyine
ulaşamayan çocuk ne yaparsa yapsın ailesini memnun edemez. Bu nedenle “Nasıl
olsa ben annemi ve babamı memnun edemeyeceğim” deyip yenilgiyi baştan kabul eder
hiç çalışmamaya başlar. Aslında yeterince zeki olan çocuk, “yapamam, başaramam”
duygusuna yenildiği için başarısız olur.
Hata ve kusurlara
odaklanmak güveni zedeliyor!
Hem öğretmen hem de aile hep
olumsuza; çocuğun hatalarına, kusurlarına odaklanırsa çocuğun kendine güveni
zayıflar, çalışma şevki kırılır. Sık sık verdiğimiz bir örnek vardır: Diyelim
ki çocuk karne getirdi. Notlarının yedi tanesi iyi, üç tanesi zayıf. Çoğu
ailenin yaklaşımı neden üç tane zayıf olduğunu sorgulamak şeklinde olur.
Aileler bunu iyi niyetle, çocuğun daha başarılı olmasını istedikleri için
yapıyorlar fakat farkında olmadan çocuğu ders çalışmaktan soğutuyorlar. Oysa
“Bak, şu dersler pekiyi, bunları çok güzel başarmışsın. Hadi beraber bu üç
zayıfı nasıl düzelteceğimizi düşünelim ve bir çözüm bulalım” denirse çocuk
“Annemle babam benim olumlu yönlerimi de görebiliyor” der ve dikkatini
zayıfları düzeltmeye verir, başarabileceğine inanır ve çözüm üretir.”
GÜZEL VE VERİMLİ BİR SENE
OLMASI DİLEKLERİMLE…
0 yorum: